
Yıllardır her gün geçtiğimiz yol kenarındaki tarlayı kısa bir süre önce fark ettim. Dişlerimde sorun var ve bir süredir liseden arkadaşım Beste’ nin muayenehanesine gidiyorum. Birkaç dişimin ufak tefek işlerinden sonra, o gün, yani bu tarlayı fark ettiğim gün, bir dişimin çekilmesine gelmişti sıra. Oldukça zorlu bir çekimdi. Dişim çekildikten sonra dönüş yolunda etrafıma bir başka gözle bakmış olmalıyım ki, otobanın hemen yanındaki koskoca tarlayı da ilk kez fark ediyordum. Bir sonraki dişçiye gidişimde tarlayı inceleyip fotoğrafını çekmeye karar vermiştim. O gün bu gün işte. Arabayı tarlanın bir ucuna doğru giren yolda park ettim. Tarlanın bir kaç fotoğrafını ve video görüntüsünü aldıktan sonra tahta barakalarda sebze satanların yanına yöneldim. Arkasında Türk bayrağını asmış olan amca beni görünce bir şey alacağımı zannederek tezgaha yanaştı. Ben tarlanın onlar tarafından ekildiğini öğrenince sorularımı arka arkaya sıraladım. Nasıl oldu da İstanbul’ un göbeğinde böylesine büyük bir arazi binasız kalabildi diye merak ediyordum ki arsanın çok yakın bir zamanda satıldığını ve büyük bir inşaat şirketinin kocaman binalar dikeceğini öğrendim.
Ama beni asıl ilgilendiren bu tarlada yetişen onca sebzenin ne olduğu idi. Tezgahta sergilenen sebzelerden bazıları şalgam, turp, pırasa, roka, maydanoz ve hatırlamadığım birkaçı idi.
Ve sorumun yanıtını, aslında cevabını biliyor olsam da, aldığımda içim acıdı. Tarlada yetişen ürünlerin tümü hale satılıyormuş. Yani bu şu anlama geliyor. Otoban kenarında , hava kirliliği ve egzoza maruz kalan bölgede yetişen sebzeler, belki her hafta sağlıklı olduğunu düşünerek aldığınız maydanoz, pırasa, roka veya diğer sebzeler olarak sofralarımıza geliyor. Televizyonlarda, özellikle kadın programları dediğimiz programların demirbaşı olan şifalı bitkiler uzmanlarının her seferinde “sebze alın, yiyin, suyunu sıkın” diyerek övdükleri sebzeler belki de bu tarlada yetişen sebzeler. Nakliye olarak daha ucuza mal olduğu için muhtemelen tedarikçilerin tercih edeceği bu tarla ürünleri de ne yazık ki bizler için zehir oluyor. Bu tarlanın bulunduğu bölgenin otoban kenarında olmasının yanı sıra çukurda kalan bir semt olması dolayısı ile özellikle kış aylarında çok yoğun hava kirliliği yaşanan bir bölge olduğunu da eklemeden geçemeyeceğim.

Belki bizim soframıza da gelmiştir. Veya başkalarının sofralarına. Bu haberi sitemizden yazıyorum. Belki bir duyan olacak ve bu duruma el atacaktır. Veya herkes kulak ardı edecek, “daha zararlı neler var neler ona gelene kadar” diyeceklerdir. Yine de duyurmak istedim herkesi. Gündelik hayatlarımızda artık monotonlaşan ve aynılaşan yerlere, kişilere, olaylara da bir daha ve daha dikkatli bakmalıyız ve sorgulamalıyız belki de.
Gerçi ben sorguladım ve sordum amcaya.
-“Amca, otobanın yanında sebze yetiştirip bir de satıyorsunuz. Zararlı değil mi sizce?”
dedim. Amcanın cevabı,
– ” Yok kızım yok, kendimiz de yiyoruz, bak bize bişey olmuş mu? Yok olmamış. Olmaz kimseye yiyenlere de yıllardır bir şey olmuyor.”…
Hale sattığı tüm sebzelerin kimlere satıldığını ve sonraki yıllardaki sağlık etkilerini incelemiş olabilir tabi!!! Hadi o cahil, bilmiyor, para kazanıyor diyelim. Peki İl Sağlık Müdürlüğü acaba bu konuda bir şeyler yapamaz mı?