
2009 yılı tüm insanlığa huzur, sağlık ve bereket getirsin. İnsanların egolarının törpülendiği , insani duyguların çoğaldığı bir dünya düzeninde yaşamasını ve doğru kararların alındığı ve uygulandığı, silahsız ve savaşsız, tüm dünya yoksulların doyurulduğu, sömürülerden uzak, paylaşımların bol olduğu seneler geçirmemizi dilerim.
Ayrıca tüm üyelerime ve okurlarıma da, sağlıklar, huzur ve bereketler getirmesini dilerim.
Biten bir yılın ardından, son günün gecesi, yeni yılın ilk saatleri genellikle eğlenceli kutlamalarla geçirilir. Yeni yılın ilk saatleri için aile içinde güzel sofralar özenle hazırlanır veya evde geçirmek istemeyenler ilk saatlerini özel bir yerde kutlarlar. Ancak hem evde kutlayanlar, hem de dışarıda kutlayanlar o saatlerde lezzetli yemek yemek, yeni yılı daha keyifli karşılamak isterler, dilerler. Ben çocukluğumda yılbaşı gecesi oynadığımız tombalayı unutmam. O zamanlar televizyon olmadığı için gözlerimiz tombala kağıdında, kulağımız ise hem radyo hem de duyacağımız sayılarda olurdu.
Küçülen dünyada yeni bir seneyi karşılamak için yapılan yemeklere birlik ve beraberliklere başka başka anlamlar yüklemek bence yanlıştır. Hayat şartlarının bir araya gelmeyi bile zorlaştırdığı günümüzde, aile bireyleri bu vesile ile bir araya gelme fırsatını da yakalamış olur.
Kutladığımız yeni bir yıl aslında bir yaş daha yaşlandığımızdır, ancak biz hep belki sağlık, belki para belki huzur dileriz.
Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan şey bireylerin birbirlerine karşı hoşgörülü olmalarıdır.
Herkes bir diğerinin yaşamına, inancına, gelenek ve göreneklerine saygılı olmalıdır. Toplumda kimse, kimseye dayatma yapmamalıdır. Köklü kültürümüzden bizlere kalan güzel bir mirasımız da bu hoşgörüyü yitirmeyiş oluşumuzdur.
Ben yaşamda, nefes alıp nefes vermenin, çok önemli olduğunu yaşayarak bilenlerdenim. Sağlığın kıymetini ne yazık ki onu kaybedince anladım. Bu yüzden de çevremdeki herkese sağlıklarını kaybetmeden değerini fark etmeleri için hatırlatmalarda bulunuyorum.
Allahın izni ile, günlük yaşamımda Yunus‘un, Mevlana‘nın, Hacıbektaş-Veli’nin söylemlerini veya ögretilerini özümseyerek okumaya ve yaşamımda uygulamaya çalışıyorum.
Hayatın çok kısa olduğunu, hiç birimizin yarınının olamayacağını unutmadan yaşamaya özen göstermeliyiz.
Beni kimsenin üzmesine izin vermeden, ben de kimseyi incitmeden yaşamaya çalışıyorum. Kimseyle tartışmaya girmemeye çalışıyorum, doğru bildiklerimden ödün veriyorum . “Ben sizin görüşlerinize hoşgörü ve saygıyla bakıyorsam , aynı saygıyı ve hoşgörüyü sizden beklemekte hakkımdır” uyarısını da rahatlıkla yapıyorum.
Mevlana
“Gönül insan duygusunun merkezidir. İnsan hazinesidir” demiş Mevlana.
Hz Mevlana;” Gönül, sisten, kirden temizlenirse,Hak güneşinin nuru orada parıldar,Mesnevi . Hakk’ ın sevgisine layık olmak ;hırs, riya, kin, yalan, kibir ve kışkançlık gibi duygulara ve maddiyata,dünya nimetlerine olan aşırı düşkünlüğe, gönülde yer verilmemesi hususunda bize bir uyarıdır“der . Zira gönül, iman ve sevgi için yaratılmış bir yapıdır der.
“Ahmaklar,mescide hürmet gösterirken,secde edenin kalbini kırmaya çalışırlar.Gerçekteyse ey aptallar; o mecaz ,bir hakikattir. Asıl mescit ariflerin gönül evidir. Velilerin gönlü, temiz kişilerin secde ettiği bir mescittir“. (Mesnevi 11=39-41 )
Günümüzdeki yaşanan ötekileştirme hareketlerini hiç olumlu bulmuyorum. Tüm aklı selim insanlara görev düşüyor. Bulunduğumuz gemide hep beraber yaşıyoruz. Gemi batarsa herkes ölür. Bir dal bulup da kurtulan olursa, gideceği yer belli değildir. Artık gemi batmıştır ve hep başka gemilere binmek, başka adalara çıkmak zorunda kalacaktır.
” Ey kardeş, seni insan yapan ruhun,kalbin,fikrin ve düşüncendir; geri kalan kemik, et ve kıldan ibarettir.
Düşüncen gül ise, sen gül bahçesisin, dikense külhanı doldurursun (ateş ocağında odun olur yanarsın.)
Gül suyu isen göğüs ve başlara sürülürsün…kötü kokan isen yerin malumdur.
“Zahiri pislikler su ile temizlenir.Ya batini(iç,gönüldeki)pislik onu gözyaşı temizler ”
Sonuçta Mevlana’ nın görüşleri; İslamiyet’ in temel prensipleri olan bütün ibadetlerin gerekli olduğunu ancak sevgi ve samimiyetle, hoşgörüyle yerine getirildiği zaman amacına ulaşacağı bize anlatıyor.
“Evler yıkılır,köyler olur hak ile yeksan,
Viran yeri birkaç yıla varmaz onarırlar.
Yalnız şu gönül mülkü harap olmaya görsün,
Tamire yetmez onu dünyada asırlar.”
Cenab-ı Hakk”ın; “Yere göğe sığmadım, mümin kulumun gönlüne sığdım.” sözleriyle yüceliği ilan edilen gönül hakkında söylenecek sözler nihayetsizdir: “(Dîvân-ı Kebîr, VI:198)
Büyük Türk mütefekkiri ve mutasavvıfı Hz Mevlana’ nın tefekkür anlayışı, din, ilim,irfan ve tasavvuf süzgecinden geçirilmiş, zaman ve mekanla yozlaşmaya imkan vermeyecek kadar sağlam bir temel üzerinde yer almıştır. Günümüzde, özellikle devlet büyüklerinin ve yöneticilerin Mevlana’ nın öğütlerini sık sık okuması gerektiğini düşünüyorum.
Mevlana’nın düşünceleri, İlahi sevgiyle olgunlaşan, ideal insanın yolunu aydınlatmaya yöneliktir.
Örnek insan olmanın yolu ve dolayısıyla huzurlu topluma kavuşmanın yollarına dair mesajları günümüzde insanlığın dertlerine deva olmaya yeterli mahiyettedir.
Yeter ki bizler anlayarak okuyalım ve uygulayalım, toplum olarak huzuru yakalayalım.
Bir çocuk yetiştirirken ne kadar çok kelime öğretirsek ve öğrenirse, aklını o oranda daha fazla çalıştırır. Az kelime bilenler zekalarını kullanamazlar, okuduklarını tam algılayamazlar, anlatılanları kavrayamazlar.
Gençlerimize Yunus Emre’ yi okutmalıyız, anlatmalıyız;
Bir kez gönül kırdın ise
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.
İlim, ilim bilmektir,
İlim kendini bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.
Yunus Emre, Türk’ün İslam’a bakışını, Türk dilinin tüm sadelik ,zenginlik ve güzelliğiyle ortaya koymuştur. Sevgiyi felsefe haline getirmiş, anlatımlarındaki sadelik ile düşüncelerinin halk arasında da yayılmasını sağlamıştır. . Yunus Emre’ nin Mevlana kadar çok tanınmayışı , eserlerinde kullandığı dil olan Türkçe’nin Batı’da Farsça kadar bilinmemesidir. Tabi Türk aydınlarının Yunus Emre’ ye hakettiği önemi vermemiş olmaları da bu sonuca yol açmıştır. 11- 13. asırlarda yayılan tasavvufun Türk şairleri arasında iki büyük sözcüsü vardır: Yunus Emre Anadolu’ da, Ahmet Yesevi ise Türkistan’ da yaşamış ve Türk kültürüne hizmet etmişlerdir.
Yunus’ un insan sevgisini ilahi sevgi ile bağdaştırmasını ifade edişi çok güzel değil midir? “Yaradılanı hoş gör ,Yaradan’dan ötürü“. İnsanların kavga etmemesi, güçlü olan devletin diğer devletin suçsuz insanlarına silahlarla saldırmaması ve çocukların ölmemesi için yetmez mi bu söz!
Hacı Bektaş-i Veli
Bir diğer büyüğümüz de Hacı Bektaş-i Veli’ dir. 11. asırda yeşeren tasavvuf öncülerinden Ahmet Yasevi’ nin öğretisinin etkili olduğu bir ortamda eğitilmiş olduğu söylenir. Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş dönemlerinde Anadolu’ da yaşamış ve o dönemde Türk kültürün şekil almasına önemli katkılarda bulunmuştur. Hacı Bektaş Velî, Türk kültürünün en önemli kişilerinden birisidir. Anadolu’ nun Türkleşme ve İslâmlaşma sürecinde etkili olmuş ve kalıcı izler bırakmıştır.
Osmanlı devleti kuruluş döneminde Bektaşi düşüncesinin eşitlikçi, insancıl özünden de yararlanılmış. Daha önce hakkında yazı yazdığım “Ahilik” teşkilatının da bir kolu olan Hacı Bektaş-i Veli’ nin düşüncesi, teşkilat içinde birlik düşüncesinin de güçlenmesine etki etmiş zamanında. Ve işte tüm bu çabalar geçmişte kültürümüzü yeşertmeyi, varlığımızı sürdürmemizi sağlamış.
İşte böylesine önemli ve kıymetli büyüklerin yeşerttiği, ve bu önemi hak eden bir o kadar da zengin bir kültüre sahibiz. Keşke gazeteler ve televizyonlar anlamsız, yozlaşmış, ahlaki değerlerden yoksun, yalanlarla dolu haberler ve programlar yapacağına, böylesine zengin kültür değerlerimizi gençlerimize hatırlatsalar…
Yine de umutlar tükenmesin,
2009 senesi tüm insanlığa sağlık, bereket ve huzur getirsin.