
Yöresel yemek araştırmaları yaparken en çok zorlandığım konu aynı sokakta oturan farklı kapılar ardından bizlere verilen farklı tarifler olmuştur. Her evin annesi aynı yemek için ufak tefek farklılık gösteren tarifler verebiliyordu. Biz de ortak bir tarif için, yörenin ustalarından onaylar alarak derlemeler yaptık.
Bize verilen hangi tarifi “yöresel yemek” olarak yazacaktık, kayıt altına alınmasını sağlayacaktık. Herkes doğru tarifin kendi tarifi olduğunu söyler durur, bir başkasının tarifini de beğenmez üstelik. Komşusu olsa bile, “onun annesi buralı değil ki” diye yorumlar yapabilir kimi zaman. Eh bir de aynı evde yaşayan gelin ile kayinvalide arasındaki yemek tartışmalarını da göz önüne alacak olursak ortak paydada bulunmanın güç olduğunu kabul edebiliriz.
Bir yemek nasıl oluyor da tek bir ilin yemeği olabiliyor ? Eğer yüzyıllar önce mutfağımızın zengin mirasından gelen yemeklerimizi kayıt altına alıp standart ölçüler getirmiş olsaydık, günümüzde tüm bu tarifler standartlaşmış olurdu. Ancak ne yazık ki, bu bilinç hala gelişememiştir ülkemizde. Ve bu yüzden kimi yemekler, kimi bölgeler tarafından sahiplenilmektedir. Hatta bu konuda biraz daha ileri gidenler olabiliyor, kendi tariflerinin en iyi tarif olduğunu iddia edip kendilerini “üstat” ilan edebiliyorlar. Bu da elbette ki çok öncelerde yapılması gereken tariflerin standartlaştırılması çalışması ile önlenebilir ancak.
Bu tip insanların göstermiş olduğu bu cesaret “cahil cesareti” tanımından başka bir şeyle açıklanamaz.
“Cehalet insanı çirkefleştirir. Suskunluğum asaletimdendir.Her lafa verecek cevabım var.Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,,, Birde söyleyene bakarım adam mı diye.
Hz.Mevlana.”