Hülya Erol – Zaman Gazetesi 28 Ağustos 2010, Cumartesi

Çocukluğumda, henüz apartmanlar mantar gibi hızlı bir şekilde ortalığa yayılmamış iken, geniş bahçeler içinde müstakil evlerde yaşanırdı. Evin oğlu evlendiği zaman evin bir odası yeni gelin için döşenirdi. Tüm aile bireyleri büyük sofralarda beraber yemeklerini yerlerdi. Geniş bahçenin içinde kurulan sofrada söz her zaman annenin olurdu. Kayınbaba ise gelinlerle muhatap olmazdı. Bu evlerde en çok eğlenen ve sefa süren çocuklar olurdu. Babaanne ve anneanneler türlü fedakârlıklarla zamanlarının büyük bir kısmını torunları için harcarlar ve büyük bir sabırla onları büyütürlerdi. Ben de anneannem ile kısa da olsa, çok güzel hatıralarla dolu, unutamadığım zamanlar geçirdim.
Kalabalık ailenin içinde çocuk olmak çok güzeldi. Ramazan ayı boyunca evdeki büyüklerin telaşı, koşuşturmaları, yemek vaktine yakın mutfaktaki hazırlıklar bize oyun gibi gelirdi. Ramazan ayı gelmişti ve evimizdeki büyükler oruç tutuyorlardı. 5 veya 6 yaşımda iken, ben de oruç tutmak istiyordum, ancak annem ve babam çok küçük olduğumu söyleyerek bu isteğime izin vermediler.Ancak ablalarımın oruç tuttuğunu gördükçe, benim de her geçen gün oruç tutma isteğim artıyordu. Israrlarıma (daha doğrusu mızmızlanmama) dayanamayan anneannem ve babam sonunda bir çözüm bulmuşlardı. Bana “Sen de orucunu tut, ama öğlen ezanı okununcaya kadar. O vakit orucunu bize satarsın ve yemeğini yer orucunu açarsın, daha sonra iftara kadar yine yemek yemezsin birlikte akşam ezanı ile orucumuzu açarız.” demişlerdi. Biraz daha büyüyünce öğrendim ki, bu oruca “tekne orucu” deniyormuş. Çocukları oruç tutmaları için özendiren ve alıştıran bir eğitim gibi idi aslında. Oruç tutmam için izin çıktığında çok heyecanlıydım. Annem sahurda peynirli su böreği, etli pilav ve vişne hoşafı pişirdiğini söyledi. “Allah’ım hepsi benim çok sevdiğim yemeklerdi, ben de yarın oruç tutacaktım.” diye düşünmüştüm.
Sahurda hep birlikte yemeğimizi yedik, duamızı edip tekrar uyuduk. Sabah uyandığım zaman kendimi iyi hissediyordum ancak öğle vaktine doğru uykum gelmeye ve kendimi yorgun hissetmeye başladım.
Anneannem halimi hemen anlamış olacak ki, “Orucunu bana sat, sonra yemek ye.” dedi. Ancak ben 5 yaşımın aklı ile “Ben sizin gibi akşamı beklemek istiyorum.” dedim.
Biraz sonra babam yanıma geldi ve “Orucun tamamlandı, yemek yiyeceksin.” dedi.
Babama karşı çıkamazdım tabii. Zaten itiraz edecek halim de kalmamıştı. Hiç unutmuyorum, yemeğimi yedikten sonra babam bana ödül olarak delikli 2,5 kuruş vermişti. Koşarak şekerci Ali amcanın dükkânına gidip düdüklü horoz şekeri almıştım.
İftar sofrasından kalktıktan sonra evin cumba bölümüne geçerdik. Hasır ahşap örmeli ve pilli radyodan Ramazan boyunca yayınlanan dua ve sohbetler dinlenirken, bir yandan da rahmetli babam bizlere yemek seçmememiz gerektiğini, açlığın çok kötü bir şey olduğunu ve yiyebileceğimiz kadar yemeği tabağımıza almamızı, böylece israfı da engelleyeceğimizi nasihat ederdi. “Siz paylaşırsanız, adil olarak dağıtırsanız eğer malınız bereketlenir. Ancak bu yardımları sakın ola ki durumu kötü olan fakir insanı rencide edecek şekilde yapmayın, erzakları akşam karanlığında ve verilecek para zarf içine konarak dağıtılmasını söyler, hatta yardımı sizin yaptığınızı bilmeseler dahi olur.” derdi. Babacığım ne haklıymış, büyüyünce anlamıştım.
Ovmaç çorbası:
Malzemeler: 2 su bardağı un, 1 adet yumurta, 1 çay kaşığı tuz, 1 su bardağı yoğurt, 4 su bardağı et suyu veya su, 250 gr kese yoğurdu, 1 yemek kaşığı tereyağı, 1 yemek kaşığı salça, 1 avuç nane, ½ tatlı kaşığı tuz.
Yapılışı: Geniş bir kaba dökülen unun üzerine çırpılmış yumurta gezdirilir ve avuç içinde ovalanır. Bu aşamada hamurun eşit büyüklükte ufalanmasına dikkat edilmelidir. Hazırlanan yumurtalı un parçalarının yarısı bir çorbada kullanılır. Diğer yarısı kurutulduktan sonra kavanozda saklanır. Bu işlem bittikten sonra derin bir tencereye et suyu dökülerek ocağa alınır ve içine ufalanmış hamur parçaları ilave edilir. Hamurun topaklanmaması için tenceredeki suyun sürekli olarak karıştırılması gerekir. Diğer tarafta bir kap içinde süzme yoğurt su ile ezilip pütürsüz hale getirilir. Yoğurdun kesilmemesi için kaynamakta olan çorbanın suyundan 1-2 kepçe alınarak yoğurdun içine karıştırılır. Daha sonra bu yoğurt, kaynamakta olan çorbanın içine yavaş yavaş ve devamlı karıştırılarak ilave edilir.
Kaynadıktan 1-2 dakika sonra tencere ocaktan alınır ve çorbanın içine tuz ilave edilir.
Bir tavada tereyağı ile salça kavrulur, üzerine kuru nane dökülerek pişen çorbanın üzerinde gezdirilir.
Patatesli sulu köfte
Malzemeler: 1/2 kg köftelik kıyma, 2 dilim bayat ekmek, 1 adet yumurta, 2 adet soğan, 8-10 dal maydanoz, 1 çay kaşığı kimyon, 1 çay kaşığı tuz, 1/2 çay kaşığı karabiber, 1 çorba kaşığı karışık salça, 4 orta boy patates, 1/2 çay bardağı zeytinyağı, 1,5 su bardağı su.
Yapılışı: Kıyma ve ekmek içi parçalanarak yoğurma kabına konur. Üzerine ince doğranmış maydanoz, yumurta, kimyon, karabiber ve tuz ilave edildikten sonra yoğurma işlemine geçilir. Özleşen köfte ceviz büyüklüğünde yuvarlanır ve bir tepsi üzerine dizilir. Diğer bir tarafta ince ince doğranmış soğan, zeytinyağı ve salça ile kısa bir süre kavrulur. Patatesler de kabukları soyulduktan sonra kibrit kutusu kalınlığında, halka şeklinde doğrandıktan sonra tüm malzemenin tepsiye dizilme işlemine geçilir. İlk olarak tavada kavrulan malzeme tepsiye dökülür. 1 patates diliminin üzerine 1 adet köfte yerleştirilip patates ve köftelerin tümü bitene kadar tepsiye dizilir. Geriye kalan sıvı yağ ve salça bir tavada kısa bir süre kavrulduktan sonra üzerine su ilave edilerek tepsiye dökülür. Ocağa alınan tepsinin altı yakıldıktan sonra yemek kaynamaya bırakılır. Pişen patatesli sulu köfte, sade pilav ile servis edilerek afiyetle yenir.
Elmalı cevizli güllaç
Malzemeler: 3 adet elma, 1/2 çay bardağı toz şeker, 1 tatlı kaşığı tarçın, 1/2 su bardağı badem, (fındık, ceviz), 3 yaprak güllaç, 750 gr süt, 1 su bardağı şeker.
Yapılışı: Elmaların kabukları soyulduktan sonra elmalar rendelenir ve ocakta ısıtılmış olan tavanın içine dökülerek pişirilir. 3-4 dakika sonra üzerine toz şeker serpilerek kısık ateşte 2 dakika alt üst edilerek pişirilir ve tava, ocaktan alınır. Üzerine iri kıyılmış fındık (veya badem) ve tarçın ilave edildikten sonra malzeme soğumaya bırakılır. Bir tencereye süt ve toz şeker konup karıştırıldıktan sonra kaynamaya bırakılır. Güllaç yaprakları ortadan ikiye ayrılır ve tepsinin üzerinde kaynatılmış şekerli süt ile ıslatılır. Yumuşayan güllaç yaprağı bir kâsenin içine sığacak şekilde serilir.
Güllaç yaprağının üzerine elmalı iç malzemesi konur ve sarkmış olan güllaç yaprakları ile üzeri kapatılır. Kâse ters olarak çevrilir ve güllacın servis tabağına çıkartılması sağlanır. Tüm güllaç yaprakları için aynı işlem tekrarlandıktan sonra kalan süt ısıtılıp kaplanmış güllaç topları üzerine pay edilerek bekletilir. Yaklaşık yarım saat sonra soğuması için buzdolabına konur. Dolapta soğutulan güllaç toplarının üzerine badem parçaları konarak servis edilir.
Bir haftalık menü
22 Ağustos Pazar
Sahur
Ebem çöreği
Karpuz, kavun
Kahvaltı ve çay
İftar
Sebzeli sulu köfte
Patlıcan musakka
Taze peynirli güllaç sarması
23 Ağustos Pazartesi
Sahur
Lorlu ve pazı içli gözleme
Üzüm, karpuz
Kahvaltı ve çay
İftar
Sütlü aş çorbası
Mantarlı et kavurması
Arpa şehriye pilavı
Mürdüm eriği hoşafı
24 Ağustos Salı
Sahur
Huluçka (Peynirli tereyağlı yoğurtsuz mantı)
Kızılcık şerbeti
Kahvaltı ve çay
İftar
Kremalı havuç çorbası
Paşa böreği
Üzüm, kavun
25 Ağustos Çarşamba
Sahur
Ev yufkasından haciveli (kıymalı-peynirli)
Erik suyu
Kahvaltı ve çay
İftar
Patates çorbası
Macana (Etli bamya yemeği)
Çatal tatlısı
26 Ağustos Perşembe
Sahur
Et suyuna salma alaca pilav
Koruk şerbeti
Cantık böreği
Kahvaltı ve çay
İftar
Etli tarhunlu çorba
Mecidiye köfte ızgarada
Pekmezli ve afyonlu kıvrım tatlısı
27 Ağustos Cuma
Sahur
Kete içli ve sade katmer
Patates ve pancar salatası
Kahvaltı ve çay
İftar
Düğün çorbası
İstim kebabı
Muska böreği
Yoğurt tatlısı