
Yazar: Türk’ ÇE
Türk kültür ve inancının bugünlere kadar yaşamasında en büyük pay sahipleri arasında şüphesiz Alevi-Bektaşiler vardır. Muharrem ay’ı geldiğinde de yine akla alevi-Bektaşi inanç sahipleri akla gelir.
Muharrem ay’ı, Aleviler tarafından kutsal sayılan aylardan biridir. Bu ay’a eriştiklerinde matem orucu tutarlar. Bilindiği gibi Alevilerin en önemli niteliklerinden biri, Ehl-i Beyt aşıkları olduğudur, peygamber efendimizin ev halkına büyük saygı ve muhabbet duyarlar ki, Alevi ismi ile anılması da bir bakıma bu nedenledir.
1400 yıl önce Kerbelâ’da peygamber torunları ve akrabalarını, şekil itibarı ile akla ziyan zulümler ile çoluk çocuk demeden katleden, kesilen masum başları sokaklarda dolaştıran, bir yudum suyu dahi çok gören emevi iktidarının vahşeti ile her şey başlıyor ve 1400 yıldır kanayan bu yara hâlâ dinmiyor. Bu acıları Alevi – Bektaşi inanç sahipleri hâlâ yaşıyor, yâd ediyor ve her Muharrem ayı’na eriştiğinde on iki gün boyunca oruçlarını tutup, matemlerini yaşıyorlar.
Muharrem orucunun, Ramazan orucu yahut nafile oruçlarından farkları vardır. Bu farklar; Muharrem orucunda Aleviler su içmez. Kerbelâ şehitleri susuz katledildiğinden dolayı, su yerine ayran, hoşaf ve benzeri sıvı içecekler tüketilir.
Aleviler’de iftar ve sahur kavramları olmadığı gibi iftar yerine “Oruç açma “ denir. Sahur kavramı ise hiç yoktur ve akşam yatmadan önce yedikleri ile niyet edilir. Oruç açma vakti olarak da güneşin batışı dikkate alınır.
Sofralar çok sadedir. Sanıldığı gibi çeşit çeşit yemekler bulunmaz, az yenir ki, matemi hissedilebilsin… Muharrem ay’ında et kesilmez hatta mümkün olduğunca bıçak dahi kullanılmaz. Yumurta yenmez, elma yenmez. Elma’nın Ayin-i Cem’lerde kurbanı temsil ettiğinden dolayı elma tüketilmez, kesilmez. Giyimlerde ise koyu renkler hakimdir. Kırmızı renkten kan’ı anımsattığı için kaçınılır. Banyo yapılmaz, Tıraş olunmaz, makyaj yapılmaz, düğün, eğlence ve benzeri şeylerden uzak kalınır.
Daha bir çok farklılıklar vardır ve bunlar sadece başlıca olanlardır.
Muharrem ay’ının en belirgin özelliklerinden biri de aşure günüdür.
Aşure daha doğrusu aşura denir. Arapça bir sayıdır ve “on” manasına gelir.
Tarihte aşura gününde çeşitli hadiselerde zuhur etmiştir bunlardan bazıları;
Hz. ismail bu günde doğmuştur,
Hz. İsa, aşure günü dünyaya gelmiştir,
Hz. Adem ve Hz. Davud’un tevbeleri bu günde kabul olmuştur,
Hz. Nuh un gemisi bu günde karaya oturmuştur.
Hz. Musa Allah’ın izniyle kızıldenizi yarmıştır ve firavun ve yandaşları
Ve Hz. Hüseyin’de aşure günü şehit olmuştur.
Aleviler 12 günlük oruçlarını tamamladıktan sonra 12 çeşit malzeme ile aşurelerini yapar ve komşularına, yakınlarına dağıtır. Aşure kavramı Aleviler açısından paylaşımdır. Tutulan oruçlarda yas nedeniyle olduğu kadar, bu acıların, bu vahşetin, bu zulmün tekrar yaşanmaması amaçlıdır.
Tutulan oruçlar Hakk katında kabul ve makbul olsun…
Bu kısa bilgilendirmelerimizi Alevi-Bektaşi inancında önemli bir yere sahip olan Pir Sultan Abdal’ın sözleri ile noktalayalım;
Aşure ayında mâtem orucu
Onları tutana sevap yazılır
Kerbelâ’da yatan Hasan Hüseyin
Onları görenin benzi bozulur.
Birini tutan hakkına yeter
İkisini tutan günahın atar
Üçüncü tutanlar cennette yatar
Engür olmuş, Hak ceminde ezilir.
Dördünü tutana Velî dediler
Beşini tutana ulu, dediler
Altısın tutana dolu, dediler
Engür olmuş, Hak ceminde ezilir.
Yedisini tutan havada uçar
Sekizini tutan hülleler biçer
Dokuzunu tutan cennetin açar
Engür olmuş, hak ceminde ezilir.
Pir Sultan Abdal’ım, onunda zahmet
On birini tutana indi rahmet
On iki tutana nasiptir cennet
Engür olmuş, hak ceminde ezilir