Taptaze
Anasayfa » OKUYUN » Makaleler » Aşçı Dernekleri ve Aşçı Andı

Aşçı Dernekleri ve Aşçı Andı

Değerli basın mensupları ve yemek kültürümüze sahip çıkan sağduyulu aşçıların dikkatine,

2908 sayılı Dernekler Kanunu 7 Ekim 1983 gün ve 18184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir. Dernekler Kanununun 2. maddesine göre dernek tanımı: “Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklardır”. Aynı kanunun 34. maddesinde ise “Federasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan ve kamu yararına çalışan en az üç derneğin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri; konfederasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan en az üç federasyonun üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur.” denmektedir.

Yıllardır yapmış olduğum yöresel Türk mutfağı araştırmalarımı geliştirmek ve faydalı bir hale getirebilmek için meslek kuruluşu olan her iki federasyonu bünyesindeki aşçılık derneklerine üye oldum. Kuruluş amaçlarının mesleki gelişime ve meslektaşlara özellikle mesleğe yeni başlamış gençlere yardım eli uzatıyor olduğu düşüncesi ile derneklerin kapısını çalmıştım. Oysaki bu derneklerin içlerine girince ortada dönen olayların ve kişilerin amaçlarının hiç de mesleki gelişime katkı yapacak niyetlerde olmadığına tanık oldum.

Bu durum beni ilk başlarda oldukça şaşırtmıştı. Örnek vermek gerekirse, “Avrasya Aşçılar Derneği” üyeliği internet üzerinden kabul ediyordu. Aidatımı yatırdıktan sonra tanışma toplantısı düzenleyeceklerini ve davet edeceklerini söylemelerine rağmen sözlerinde durmadılar. Dahası derneğe üye olduğuma dair belge 1,5 sene sonra elime ulaştı. Mazeretleri yönetim kurulunun değişmesiydi. Bu konu ile ilgili sıkıntılarımı dile getirmek için Tüm Aşçılar Federasyonu başkanı Yalçın Manav ile görüştüm. Durumu kendisine ilettiğimde ise çözüm olarak dernekten ayrılıp Mutfak Dostları Derneği’ ne gelmem önerisinde bulundu. Sorun çözmek için ilginç bir yöntem! Bugünkü basın açıklamasını okuyunca gülmeden edemedim ve aklıma büyüklerimizin söylediği bir laf geldi: “ Tencere dibin kara, seninki benden kara

Bir diğer örnek de Türkiye Aşçılar Federasyonu’ na bağlı olan İstanbul Profesyonel Aşçılar Derneği’ nde yaşananlardan verilebilir. 1 sene yönetim kurulunda birçok çalışma yapmayı ümit ederek görev aldım. Ancak bu dernekte de demokrasinin değil tek kişinin sesinin çıktığını gördüm. Derneğin başkanı Yahya Erdoğan ne derse o oluyordu. Derneğin bir ofisinin olmasına karşın sadece başkanın çalışma ofisi olarak kullanıldığı gerçeği de sanırım kimse tarafından inkâr edilmez. Ayrıca bir sosyal sorumluluk projesinde ücret almadan kültürümüze hizmet etmek gayesiyle şerbet tanıtımı yaptığım ve derneğe bir katkıda bulunmadığım için dernek başkanı tarafından tenkit edildim. Ve derneklere üyelik sürecimde yaşadığım şaşkınlıklar gün geçtikçe azalmak yerine son yaşadığım olaydan sonra daha da artmıştı. Ücret almadan bir etkinlik yapmıştım dernek başkanına göre. Yapılacak olan federasyon seçimine ise delege olarak atanmamıştım yine dernek başkanının isteği doğrultusunda. Dernekte toplantı yeter sayısı oluşmadan başkanın istediği kişiler toplantı tutanağına imza atmışlar. Toplantı günü dernek ofisinde bulunmayan üyeler ise daha sonraki günlerde derneğe giderek imzalarını atmışlardır. Bu otokrasi yönetim ile dernekte çalışmanız ve başarılı işler yapmanız hiç de önem taşımamakta, dernek başkanı ne derse o olmaktadır. İstanbul Profesyonel Aşçılar Derneği’ nde olan da aynen budur.

Bu camiada çalışan herkesin yaşanan bu şaşkınlık ve esef uyandıran olayların farkında olduğundan eminim. Ancak ortalık öyle kirlenmiş ki, kimse de ekmek parası kazanmanın telaşından başını kaldırıp bu pislikleri bir kenara itmeye zaman ayıramamaktadır. Meslekte emekli olanların ve gençlerin bazılarının ahilik geleneğinden aldıkları terbiyeyi unuttukları gözleniyor. Okullu gençlerin bazıları ise 30 yaşına basar basmaz kendilerini aşçılık mesleğinin uleması konumuna yakıştırarak ukalalıklar yapmaktadırlar. Bunun en belirgin örneğini de Avrasya Aşçılar Derneği’ nin yönetim kurulu üyeleri ile yaşadım. Kendilerini üstat olarak gören bu gençler kendi mutfaklarını bilmeden yabancı ülke mutfak aşkıyla, konuştukları Türkçe cümlelerinin aralarına serpiştirdikleri birkaç yabancı kelime ile çevresine caka satmaktalar. Ülkemizde yaşamayı seçmiş olan bir Alman aşçıyı kendilerine örnek ve lider seçerek Açılık Milli Takımı kurup yarışmalarda madalya aldıkları için sevinir dururlar. Milli kelimesinin anlamını hemen hatırlayalım; (Milletle ilgili, millete özgü, ulusal, Türk Dil Kurumu). Aşçılık mesleğinde çalışan gençlerimizin de bu milli bilinç içinde olmaları beklenir aslında. İşin kötüsü ise yeni yetişen gençlerin çoğunun tüm bu olan bitenlerin iç yüzünü bilmeden veya bilerek vitrindeki olaylara ses çıkaramıyor olmalarıdır. Seslerini çıkartan az sayıda gençten duyduğum kadarıyla bazı büyükler ellerindeki imkânları bazı gençlerin geleceğini etkileyecek şekilde kullanabileceklerini söyleyerek onları sindirme politikası izliyorlar. Buna karşılık ise hakkını aramak isteyen gençlerin başvuracağı ne bir dernek ne de bir federasyon bulunmamaktadır.
Son yaşadığım olay da buna güzel bir örnek oldu aslında. İstanbul Profesyonel Aşçılar Derneği ile yaşadığım olayı ve otokrasiye ( tek kişinin yönetimi) karşı duruşumu belirtmek amacıyla Türkiye Aşçılar Federasyonu kurucusu ve danışma kurulu üyesi Haşim Demirtaş’ a danışma kurulu ile görüşmek istediğimi söyledim. Dedikodu amaçlı ve kişinin arkasından yapılan konuşmaları mertçe bulmadığım için danışma kurulu ile karşılıklı görüşmek gerekiyordu. Sorunun çözülmesi ve tek kişinin otokrasisine bağlı olan bu yönetim şeklinin dernek kanununa da aykırı olduğu düşüncesi ile yapılan yanlışın ortadan kaldırılması gerektiğini ilettim. Ancak ne yazık ki böyle bir toplantı talebim değerlendirmeye dahi alınmadığı gibi olayın kişisellik boyutunda olduğu yorumu yapılmıştır. Bu konunun basına yansıyacağını kendisine ilettiğimde ise, Demirtaş bunu kendilerine yapılmış olan bir tehdit olarak algılamış olduğunu söyledi. Otokrasi yönetiminin derneklerde hüküm sürdüğü gerçeği göz ardı edilirken, kendi hakkını savunmaya çalışanlara olayların kişisel olarak algılanmaması tavsiyesi komediden başka bir şey değildir. Ya insanlar kurmuş oldukları sivil toplum kuruluşlarının amaçlarını bilmiyorlar ya da her olaya kendi alıştıkları biçimde yaklaşıyorlar. Kendi alıştıkları biçim ise, başkalarından gördükleri haksızlığa boyun eğip diğer başkalarına aynı haksızlıkları yapıyor olmaktan başka bir şey değildir.

Son olarak ise İtalya’nın Sardunya adasında gerçekleştirilen Girotonno Geleneksel Tonbalığı Festivali’ne katılan Yahya Erdoğan ve Haşim Demirtaş’tan oluşan iki kişilik ekibin üyelerine bir bakalım. Her iki yarışmacı belli bir yaşın üzerinde ve artık yarışmacı olarak değil juri üyesi olarak gençlerin önünü açmaları gereken bir seviyede olmaları gerekli iken, neden böyle gülünç durumlara kendilerini düşürüyorlar ki? Yarışma fotoğraflarına baktığımızda diğer ülke yarışmacılarının gençlerden oluştuğu görüyoruz. Nedir bu hırs? Dernek başkanı ve federasyon danışma kurulu üyesi bir ekip oluşturup yarışma yarışma dolaşacaksa, gençler ne yapacak? Onların mesleki gelişimini veya aşçılık mesleği ile ilgili haklarını kim savunacak?

Senelerdir “unutulmaya yüz tutmuş Türk mutfağını canlandıracağız” diyor pek çok kişi. Ancak böyle şahsi menfaatleri toplum menfaatlerinin çok önünde tutan şahıslar köşe başlarından çekilmedikçe, bırakın unutulmaya yüz tutmuş yemeklerimizi hatırlamayı, gençlere bırakacak bir yemek kültürümüz dahi kalmayacak, şimdiyi arar durumlara düşeceğiz.

Dünyaya gelen bir bebek ilk besinini anne sütünden alır. Daha sonra anne yemekleri ile yetişir ve büyür. Bu sırada kimi genç aşçılık mesleğini seçerek yemeklerin dünyasına adım atar. İlk olarak annesinden gördüklerini, edindiği teorik bilgileri, yanında çalıştığı ustalarından öğrendiklerini yeteneği ile birleştirerek mutfak dünyasında çalışır. Ve hazırladığı lezzetler ile bu defa başkalarının karnını doyurmasına aracılık eder. Yemek insanlar için yaşamın olmazsa olmazıdır. Nefes alabilmek için dahi enerjiye, dolayısıyla besine ihtiyaç duyarız. Aşçılık mesleğinde çalışanların da tüm bunların bilincinde olarak kendi mesleklerine saygı duymaları, sahip çıkmaları ve geliştirmeleri gerekmektedir. Unutanlara hatırlatmak için aşçılık andını yazıyorum.

AŞÇI ANDI
İnsan sağlığı ile ilgili mesleğimi icra ederken,
Mesleki ve etik kurallara göre hareket edeceğime
Çalışmalarımda insan sağlığı ve yaşamını ön plana çıkararak
Yetenek ve becerilerimi en iyi şekilde yerine getireceğime
Atatürk ilke ve inkılâplarının bekçisi olarak
Türkiye Cumhuriyeti’ ni koruyacağıma
Ülkeme yararlı bir meslek mensubu olarak;
Bana gösterilen güvene layık olacağıma
Türk mutfağını dünya mutfakları içerisinde yücelteceğime
Din, dil, ırk gözetmeksizin
Aşçılık mesleğinin şeref ve haysiyetini koruyacağıma
and içerim.

Yaşadıklarımı sizlerle paylaştım.
Önerim her iki federasyona dahil olan dernek yönetimlerinin sağduyulu davranarak Türkiye’ ye yakışan ve aşçı andında da değinildiği gibi birlik içinde hareket etmesidir. Aksi halde, böyle gittiği takdirde, sahip çıkmamız gerekli olan mesleğimizin saygınlığı ortadan kalkacaktır.

Hülya Erol
Türk Halk Mutfağı Araştırmacısı – Aşçı Eğitmeni

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir