Taptaze
Anasayfa » OKUYUN » Makaleler » 2011 Kurban Bayramı
  • Yenidoğan köyü

  • Yabani altın çilekler

    Köye Kasım ayında daha önce gelmemiş olduğumuzdan olsa gerek, bahçede kendiliğinden yetişen altın çilek meyvelerini de bu sefer farkettim.

  • Altın çilekler

    Neredeyse bir kabı dolduracak kadar altın çilek topladım. Hatırlatmakta fayda var ki, altın çilek meyvesinden günde sadece bir iki adet yemek lazım. Daha fazlası vücuda zararlı, unutmayın. Ben de aralıklı olarak tüketmek üzere topladım ve Işıl' da fotoğrafladı.

  • Ardıç tohumu

    Ağaçlardaki ardıç tohumlarını hem çocuklara tattırdım hem de topladım. Benim dışımda keskin tadı olan ardıç tohumlarını yiyebilen olmadı. Zaten benim istediğimde tadını öğrenmeleri idi. Avcılar ardıç tohumlarını bağışıklık sistemlerini güçlendiriyor inancı ile avlanmaya gitmeden önce ağızlarına atarlar ve çiğnerlermiş. Çocukluğumda abilerim anlatırlardı. Ben de torunum ve çocuklar ardıçları çiğnerken bunu anlattım onlara.

  • Dönüş yolunda ise Devrez Çayı kenarındaki böğürtlenlerden yeme fırsatımız oldu. Tarla ve dere kenarlarındaki böğürtlenlerden çoğu toplanmıştı. Ama keşfettiğimiz köprü kenarında böğürtlen doluydu. Dağdan akan ve binlerce insanın karnını doyurduğu tarlaları sulayan Devrez Çayı da gürleyerek akıyordu. Teşekkür ettik çaya, doğaya...

  • Kuşburnu

    Mantar arar ve bulamazken karşımıza bol sayıda kuşburnu dalları da çıktı. Dikenli dallarından kuşburnuları demleyecek ve şifa niyetine çay olarak içecek kadar topladık.

  • Sonbahar yaprakları

  • Bayram tatlısı

    İşte bu sene de Kurban Bayramı böyle geçti. Bayram baklavamızı yedik, sohbetler ettik, sevdiklerimizle kucaklaştık ve yeniden İstanbul keşmekeşine geri döndük. Allah hepimize kolaylık versin:)

2011 Kurban Bayramı

2011 yılı ne zaman geldi de geçti, hala anlayamıyorum. Yıllar mı çabuk geçmeye başladı yoksa bize mi öyle geliyor diye düşünür dururuz ve aramızda konuşuruz dostlarla. Eminim aynı şekilde birçokları da aynı kaygıya düşmüştür. Yapacak çok iş var ama ne yazık ki zaman yetmiyor gibi geliyor çoğu zaman. Kim bilir, belki de zamanı iyi yönetemediğimizdendir böylesi bir sürat. Sebep ne olursa olsun 2011 yılının sondan 2. ayı içinde Kurban Bayramı’nı da geride bıraktık.
Önceden planladığımız 10 günlük tatilini ne yazık ki gerçekleştiremedik. Hastalıklar yüzünden soğuk havada evden çıkmamayı tercih ettik. Hastalanan torunum Doruk olunca onu bırakıp gitmeyi de istemedik. Neyse ki 3 gün içinde vücuduna nüfus eden mikroplar etkisini azaltıp ateşi düşünce ani bir karar ile geç de olsa tatilimize başlayalım dedik ve yola koyulduk.

Bayramın son günü nihayet köydeydik. Köye varır varmaz da bayram ziyaretlerimizin bir kısmını gerçekleştirdik. Önümüzde sadece 3 gün olduğu için bir kaç günlük faaliyetleri tek güne sığdırmamız gerekiyordu. Ama yağmur da bize kalan günlerde yüzünü gösterdiği için, romatizma ağrılarım pek de fazla faaliyet gerçekleştirmemize izin vermedi. Buna rağmen mantar bulma umudu ile dağa tırmanıp yaylaların bulunduğu bölgelere gittik. 4 koldan, 1 kol da Doruk’u eklersek 5 koldan dağıldık ve mantar aramaya koyulduk. Önceki yağan yağmurun ardından çıkmış olan mantarlar çoktan köklendikleri için bizlere sadece yerinde yeller esen köklere bakıp bir “of” çekmek kalmıştı.

Saat 5’e doğru, neredeyse bir anda kararan hava görüşümüzü de tamamen ortadan kaldırınca, gece karanlığına varmadan dönüş yoluna koyulduk. Neyse ki elim boş dönmeyecektim.

Şuna da bak

Aksaray Mutfak Kültürü ve Yöresel Yemekleri

Yayınevi : Aksaray Valiliği, 2018 Aksaray’ın mutfak kültürünü araştırmaya başladığım ilk günlerde kimle konuştuysam herkesten …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir